"Her kim ki çalışamaz duruma gele,
Eşeğe bindirilip köyüne gönderile."
Sayfa Sayısı: 276
Yayın Tarihi: Nisan 2010
Yayın Tarihi: Nisan 2010
Metin Köse, 1960 Devrek doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Kozlu’da tamamladı. Fırat Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü mezunu. Çeşitli radyo kanallarında ve TRT-2 televizyonunda ekonomi programları hazırlayıp sundu. Sevgi Öyküleri ve Gülümse adlı şiir albümleri, Bizim Devrek, Emeğin Kenti Zonguldak, Kervan adlı romanları ve Panta Rei-Eleni’ye Mektuplar adlı bir deneme kitabı olan Köse, Mesnevi’yi de sesli kitap haline getirmiştir.
GoodReads'te çok az kişinin okumuş olduğunu görerek şaşırdım bu kitabı. Nedenine gelince Kelebeğin Rüyası ile gündeme gelen II. Mükellefiyet'i merak edenlerin bu kitabı da merak edip okuyacaklarını ya da en azından okuma listelerine alacaklarını düşünmem. Bir tek Konserve Ruhlar blogunun sahibi yorumlamış, şu anda da ben yorumluyorum.
Kitap ile ilgili olumsuz bulduğum yönleri sıralayayım ilk olarak: Eski Türkçe olduğu için okuması zor, anlatım daha betimleyici, diyaloglar daha yan cümlecikli olabilirdi. Bunlar okuma sürecimi negatif bir biçimde etkiledi. Bunun dışında edisyon vb. her şey yerli yerindeydi, biçimsel olarak iyiydi yani.
Gelelim kitap ile ilgili olumlu yönlere: Birincisi, tarihimizdeki önemli bir konu hakkında ciddi bilgi ediniyoruz. Benim daha önce hiç duymadığım -Kelebeğin Rüyasını da izlemediğim için henüz- bir konu hakkında resmen aydınlandım diyebilirim. İkincisi, konu gerçekten çok dişe dokunur, çok hüzünlü, çok zor okunan ama bir o kadar insanı okumak için teşvik eden bir konu. İnsanı derinden etkiliyor.
Gelin ilk önce mükellefiyet neymiş onu bir öğrenelim: 1860'lı yıllarda Osmanlı'nın zor dönemlerinde kömüre ihtiyaç duyulur. Ne yapsak ne etsek denir ve bir sivri zekalı Mükellefiyet'i ortaya atar, kabul edilir. Köylüler belli aralıklarda madenlerde devlet için çalışacaktır, köylü dediklerim de 13 yaşından büyük erkekler ha yanlış anlaşılmasın. Ama zamanla bu öyle büyük bir sömürüye, insafsızlığa sahne olacaktır ki köylülere "Allahım yok musun?" dedirtecektir. Üstelik eşkıyalar bir yandan, görevini kötüye kullanan jandarmalar bir yandan Kozlu'daki ve diğer yerlerdeki zavallı köylü halk yüzlerce insanını kaybeder, kimi yaralanır, kimi hasta düşer. Hatta kitapta bir de ismi Yaşar diye bir kadın bile Mükellefiyet'e alınıyor, şaka gibi. Gerçek olmuş mudur bilinmez, amma ve lakin ben bu kitabı okurken çok üzüldüm, çok sinirlendim ve çok etkilendim.
Yazar sonunda bize diyorki; şimdi bile gidip köylüye Mükellefiyet deseniz köylü hemen ah çeker, Ah Kellefiyet der ve anlatmaya başlar zulümleri.
Bu kitabı uzun bir süreçte okudum ama hiç bir zaman bırakayım demedim, aksine konu beni müthiş etkiledi, sadece anlatım ciddi anlamda zorladı. O da benim Türk ve Osmanlı Edebiyatı'na olan uzaklığım nedeniyle oldu. Yazarın II. Mükellefiyet'i anlattığı Göl Dağı adlı kitabını da okuyacağım, kendisine teşekkür ediyorum bu güzel kitap için.
Kitaba puanım 4 YILDIZ. Okuyun, okutun, ki tarihimizdeki bir kara lekeyi daha hafızalarımıza kazıyalım...
0 yorum:
Yorum Gönder