Bookowski TKK Konsept: Fransız Devrimi

By | 11:29 2 comments



Tarihi Kurgu Kitaplarının konseptinde ilk olarak "Fransız Devrimine İlişkin Tarihi Kurgu Kitaplar"ı ele alacağım. 







"100.000 insanın canını kurtarmak için tek bir kişiyi öldürdüm."


Fransız Devrimi'nin kadın kahramanlarından Charlotte Corday'ın yaşamını ve aristokrat gazeteci Jean - Paul Marat'ı öldürüşünü anlatan çarpıcı bir tarihi roman.
Charlotte, "Eylül Katliamları"nın kışkırtıcısı olarak gördüğü Marat'ı öldürüp ülkesini içinde bulunduğu iç savaştan kurtarabileceğini düşünür. Devrim mahkemesinde yargılanırken suikastı tek başına yaptığını söyler ve "100.000 insanın canını kurtarmak için tek bir kişiyi öldürdüm," der.
Fransız Devrimi'nin hemen öncesini ve sonrasını, iyi yürekli ve akıllı genç bir kızın gözünden anlatan kitap, devrim sürecinin nasıl kontrolden çıktığını ve fedakârlıklarla verilen mücadeleleri gözler önüne sermektedir.
Graeme Fife gerçek belgelerle edebiyatı harmanlayarak birçok devrimciye ilham vermiş Charlotte Corday'ı yirmi birinci yüzyılda yeniden canlandırmıştır.
Charlotte'un hapishanede yazdığı son mektup da romana dâhil edilmiştir. 







Paris,1793: Savaşın baskısı altında kıvranan Robespierre'in uygulamaları terör estirmektedir. Bununla birlikte, giyotinden korkmadan, herkesin eşit ve özgür olduğu bir toplum hayalini gerçekleştirmek için cesurca mücadele edecek insanlar da vardır. Bunlardan biri olan, 'Kadın ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesinin yazarı Olympe de Gouges, cumhuriyetçi fikirleri en ön sıradan savunanlar arasındadır. 

'Yazmak tehlikeli bir şey. İkimiz de Abbaye'ye bu nedenle getirildik. Bu zamanlarda dikkatsizce yazılmış bir mektup bile bir siyasi bildiri gibi algılanıyor ve bunu kimse anlayamıyor. Ben bile. Ben ki sansürün geri döneceğini öngördüm ve bundan acı duydum. Düşünceyi ve kelimeleri kesmekle başlayan, en sonunda kafaları kesmeye kadar giden eski bir kontrol hevesi işte.'

Olympe'te bu cesur kadının hayatı, özellikle de son aylarda geçirdiği zorlu dönem, kahramanın kendi ağzından anlatılıyor. Onun bu hesaplaşması zaman zaman, ayaklanmalarla darmadağın olmuş Paris'te devrimi yaşayan genç Jakoben muhbir, yaşlı hizmetçi, ressam, hapishanede hücre arkadaşı olan hanımefendiler ve ayaktakımı, yargılanması esnasında mahkeme salonunu dolduran işçiler ve oğlunun hassas sevgilisi gibi, diğer kadınların seslerine karışıyor. 
Her sayfası heyecan ve tutku dolu olan bu kitapta romanın duygusal ama cesur, çalışkan ama yorgun, asi ama tutsak kahramanı başrolde. Olympe, cesaretinin ışığı yüzyıllar öncesinden günümüze yansıyan bir kadının portresi. 

  




... Havada "Marseillaise" patlıyordu tekrar tekrar. Çok sık duyulsa bile, bu hınç dolu marş, binlerce kararlı ses tarafından hep bir ağızdan söylediğinde öylesine etkileyiciydi ki! Sefalete yazgılı, hor görülen, aşağılanan insanları tekrar dimdik ayağa kaldıran, onlara, tam teslimiyete düşmek üzerelerken, sokakları evrensel bir haykırışla tekrar fethetme kuvveti veren muhteşem bir güçtü o!...
"Yaşasın Komün!"
Bütünüyle birbirine karışmış toplumsal katmanlar, iç içe geçmiş sıralar, düzensiz bir biçimde birbirini sıkıştırıyor, insanlar görülmemiş bir ortak ruhla, birlikte ciğerlerine hava dolduruyor, birlikte bağırıyorlardı. Kalabalıklar hâlâ akmaya devam ediyordu. Gelmekte olanların dışındaki neredeyse herkes, zaten oradaydı. Günün halkın günü olduğuna inanıyorlardı. Onlar temiz bakışlı, tırnakları kararmış, yüzleri sevinçle parıldayan proleterlerdi. Akıyor, akıyor, kaynaşıyorlardı.
Mahallelerden, fabrikalardan gelenler... Salkım salkım insan... Yontulara sarılmış kızlar, lamba direklerine tırmanmış çocuklar... Heykellerin tepesine oturanlar, çatılardan sarkanlar... Sakatlar, derbederler, ihtiyarlar, sokak çocukları, mavi gömlekli işçiler, redingotlu küçük burjuvalar... Her yaştan, her çeşitten yığınla insan alanı tıka basa doldurmuştu. Kocaman tertemiz gökyüzüne küçük beyaz dumanlar püskürterek patlayan toplar, askeri alayın az sonra oraya ulaşacağını anons ediyordu...
Paris Komün'ü ve sınıf gerçeği, tüm yalınlığı ile gözler önüne serilirken Komün'ü yaratanların seslerini içimizde duyuyoruz.
  






Fransız Devrimi şimdiye kadar hiç böyle anlatılmadı. 

Arıların dünyasına ilgi duyan kör bir adam ve onun gözleri olan bir uşak, belki de bir mürit... Arı kovanının ruhunu anlamaya yönelik yapılan gözlemlerden, deneylerden yola çıkılarak yazılan bir günlüğün satır aralarına gizlenmiş aşk, iktidar oyunları ve vahşet... 
Kesik Kanatlı Kraliçeler'de, Fransız Devrimi günlerinde halkla iktidar arasında yaşananlar, neredeyse aynı paralelde seyreden arılara ait gizemli, zaman zaman ürkütücü ve şaşırtıcı dünyadan yansıtılıyor. 
Biri Fransa'nın diğeri oğlunun, mutlak gücü elinde tutan iki ana kraliçe anlatılıyor bu romanda; elbette işçiler ve ölüme mahkim erkekler de. Kraliçe arı oğula öncülük ediyor, Antoinette Fransız Devrimi'ni ateşliyor; biri deney uğruna kanatlarından, diğeri sözleri yüzünden canından oluyor. Kanlı, uzun iktidar mücadelelerinin ortasında kalan zeki ve zalim kraliçelerin ne ilki ne de sonuncusu onlar; ölüme gönderilen kesik kanatlı kraliçeler yalnızca...

  





Bu hikayede her şey var.

Cinayet, Gizem, tutku ve hatta sihir...

Paris, 1789.

Soylular yemeklere doymayıp danstan dansa koşarken, dedikodu yapıp kumar oynayarak kendilerini kaçınılmaz bir felakete doğru sürüklerken, fakir ve aç halk devrim hayalleri peşinde!

Yann Margoza, bir kahraman olmak için doğmuş.

Cüce Tetu, Yann'ın dostu ve akıl hocası.

Sido, aptal Marki de Villeduval'in nefret ettiği kızı.

Ve kötü kalpli Kont Kalliovski, soylu sınıfının yarısını kendine esir etmiş bir şeytan.

Hikaye Paris'ten Londra'ya ve sonra tekrar Paris'e uzanıyor. Devrim hız kazanırken özgürlük ve eşitlik hayalleri, korku çarkları arasında eziliyor.








"Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler."


Fransa'da, insanlar açlıktan ölüyordu ve ekmek yoktu. Kraliçe Marie Antoniette ise pahalı ipekler ve mücevherler içinde, kule gibi yükselen saç modelleriyle, taşlı yelpazesini şaklatarak o meşhur küçümseyici cümleyi sarf etti.

Hikaye böyle. Aslında bunu hiç söylemedi. Hikayenin kaynağıyla ilgili -bunu kimin söylediği, pastanın tanımı, kelimelerin dile getirildiği koşullar ve hatta dile getirilip getirilmediği- şiddetli tartışmalar senelerce sürdü. Sık sık tekrarlanan bu söylem, davranışlarıyla Fransız Devrimi'ni ateşleyen zalim kraliçe Marie Antoniette mitinin de bir parçası oldu.

Peki, Marie Antoniette genelde betimlendiği gibi kalpsiz biri miydi?
Sofia Coppola'nın 2006 yılındaki Marie Antoniette isimli filminden sonra, bu soru, daha çok tartışılır oldu...

Kötü Kraliçe Marie Antoniette...





Zeka ve kurnazlığa sahip bir adam, Fransız Devrimcilerini savunur ve birçok kadın, erkek ve çocuğu ölümcül giyotinden kurtarır. Arkadaşları ve düşmanları onu Scarlet Pimpernel (Kırmızı Çiçek) olarak tanımaktadırlar. Ama acımasız Fransız ajanı Chauvelin onun kimliğini açığa çıkarmaya ve onu öldürmeye ant içmiştir.


*** Bu yazı dizisi çeşitli kategorilerde yapılacak ve geliştirilecektir. Umarım faydalı olmuştur. Kitaplar ile kalın...









2 yorum: Leave Your Comments

  1. Wow! Süper konsept. = ) Ben bu temada sanırım bir tek "Marie Antoinette'in Gizli Günlüğü" isimli romanı okudum. O da öyle aman aman devrime değiniyor değildi ama sonlara doğru bir şeyler vardı tabii.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler :)

      Bir sonraki "Kölelik" olacak. Böyle değişik değişik konseptlerde devam etmek istiyorum. Ben de henüz Suikast Meleğini okudum bir tek ama Kırmızı Kolye ve Kesik Kanatlı Kraliçeler hariç hepsi mevcut. Kesik Kanatlı Kraliçeler kesin alınacak da diğeri pek içimi açmadı :)

      Sil