Sayfa Sayısı: 158
Basım Yılı: 2014
Zihninizin derinliklerinde biriken umutsuzluğu, bir yaşama amacına nasıl dönüştürürsünüz?
Bernardine. Yüreğine savrulan gözyaşlarının boğuculuğuna direnen Bernardine. Umudunu, yaşama dair her şeyini savaşa kurban edecek olan ve yaşam savaşına, tepesinden cennete baktığı bir hastanenin bahçesinde, karanlık koridorlarında, müşahede odalarında devam edecek olan Bernardine. Tepeden gördüğü körfeze gelen gemilerde umudunu, yaşamının geri kalanını bulmayı ümitle bekleyen, bekledikçe içinde büyüyen hastalığın, kurtuluşunun tek yolu olduğunu bilen Bernardine. Bernardine sizi duygular arasında bir serüvene ve umudun gücünü hissetmeye davet ediyor.
Bu kitabı asla unutmayacaksınız…
Beatrice Harraden Hakkında:
Beatrice Harraden (1864–1936): Londra doğumlu yazar ve kadın hakları savunucusu. Birçok yere seyahat eden yazar esas ününü, 1893'te Ships That Pass in the Night adlı tüberküloz sanatoryumunda geçen bir aşk ve gelişim hikayesini konu alan kitabı ile kazanmıştır. Harraden, aktif bir kadın hakları savunucusu olarak birçok dernekte rol almış ve gazetelerde yazmıştır. Kısa öyküleri de bulunmaktadır.
Gece Geçen Gemiler:
Bernardine Holme ve Robert Allitsen adlı iki karakter arasında yaşanan sıra dışı aşkı konu alan kitapta en ilgi çekici şey bence içindeki aşkın naifliği idi. Karakterler en kötü durumlarda bile masum bir aşkın yaşanabileceğinin ve aşkın insanı büyüttüğünün, olgunlaştırdığının ve umut etmeyi sağladığının ete kemiğe bürünmüş halleriydi.
Bernardine, kırılgan ama güçlü, bağımsız bir kadın. Robert ise içine kapanık, zeki ve huysuz bir adam. Evet, o bir Huysuz Adam. Kimseye kolay kolay güvenmeyen ve her şeye olumsuz yorum yapan gıcık mı gıcık bir erkek düşünsenize! Eminim birçoğunuz yanından kaçardı. Ama hayır, Bernardine gibi aykırı bir kadın ondan kaçmadı, dahası üstüne gitti ve onunla arkadaş oldu. Hem de en yakın arkadaşı!
Zaman su gibi akan bir şeydir, tutamazsınız. İsviçre'de Petershof'ta bulunan Kurhaus Sanatoryumu'nda da zaman çok çabuk geçiyordu. İnsanlar gelip gidiyor, hasta da olsalar "insan gibi" davranıyorlardı, hataları ve doğrularıyla. İnsanlar iyileşiyor, insanlar bu hayattan göçüp gidiyordu. Dostlar kaybediliyor ve kazanılıyordu. Bernardine ile Robert hayat ve insanlar hakkında sohbetlere dalıyor, kısa geziler yapıyor ve fotoğraf çekiyorlardı. Zaman yitip gidiyor, Bernardine'in parası azalıyor ve İngiltere'ye dönmesi gerekiyordu. O gün geldiğinde sessizce vedalaşıldı. Veda zamanını bilirsiniz, öylece çekip giderler gidecek olanlar. O saat pek acıtmaz sizi, asıl sonrası acıtır. O yalnızlık, o yoksunluk ve o yakan anılar. Robert ve Bernardine de farkına vardılar birbirlerinin varlıklarının bu yoklukta.
Robert özgür olduğunda gerçekten özgür olacağını, hatta yok olacağını söylemişti "küçük çocuk" Bernardine'e. Şimdi özgürdü ve önünde bulunan ihtimal Bernardine'in canını yakıyordu. Ama bir gün (kitabını da yazmaya başladığı günlerden birinde) amcasının kitapçı dükkanında görünce Huysuz Adam'ı, damarlarındaki kan belki de yeniden coşku ile akmaya başladı. Ya Huysuz Adam'a ne demeli... O umursamaz görünen ama sırılsıklam aşık olan bir adam... O küçük kadın... O güçlü ve aşık bir kadın, o ilgili ve önemseyen bir aşık... Ve o yakıcı son...
Tavsiyelerimle birlikte bir noktaya değinmem gerekir ki bu inceleme tam olsun, edisyon maalesef yetersizdi. Ve bence çeviri de yeterince iyi değildi. Birçok yerde -özellikle karşılıklı konuşmalarda- kimin konuştuğu zor anlaşılıyordu. Keşke zamirler yerine "Genç kadın", "Bernardine", "Genç adam" veya "Robert" kullanılsa imiş ara ara, o zaman çok daha kaliteli bir okuma süreci geçirebilirdim. Naif ve sıra dışı bir aşk hikayesini hayata ve insanlara dair doğru tespitlerle okumak istiyorsanız kesinlikle tercih etmenizi öneririm.
Kitaplarla kalın...
*** Bu arada araştırınca bu kitabın 1921 yılına ait bir filmi olduğu ortaya çıktı ancak ne yazık ki afişi bulamadım: http://www.imdb.com/title/tt0339665/
Kitaptan Bazı Alıntılar:
"Kaliteli bir şiir kitabının içinde yaşamıyoruz. Düz yazı bir kitabın, ciltsiz basımı bizim yaşadığımız yer."
"Herkes yalnızdır," dedi. "Ama herkes bunun farkında değildir."
"Öteki olmadan kendin olabilmek zordur," dedi. "Dahi olmak gerekir. Iyi olduğu kadar şefkatli olan dehalar da vardır. Ve dehaların sayısı yok denecek kadar az."
0 yorum:
Yorum Gönder