Sizce de kapak harika değil mi?
Sayfa Sayısı: 304 (Kindle Edition)
"Doctor Who ile Sherlock bir romanda buluşursa ortaya Jackaby çıkar."
Alıntı: "All the world’s a stage, as they say, and I seem to have the only seat in the house with a view behind the curtain." = "Bütün dünya bir sahnedir, dediklerine göre yani. Ve perdenin arkasındaki koltukta oturup izleme şansına bir tek ben sahibim."
3,5 YILDIZ
1892, ABD, New England Eyaleti, New Fiddleham bölgesi... Abigail Rook adında bir genç kız gemi yolculuğundan yeni inmiş, karaya adım atmıştır. İş bulmak ister. Orada R. F. Jackaby adında çok ama çok egzantrik bir adam ile karşılaşır. Adam sadece ona bakarak onun nereden geldiğini, birkaç saat önce neler yaptığını söyler. Abigail afallar. Adam, sakin bir yüzle ortamı terk ederken, Abigail ardından bakakalır. İş aramaya devam ettiğinde bir yerde bir ilana rastlar. İlanda gözlem gücü yüksek ve tehlikeden korkmayan bir asistan arandığı yazmaktadır. Ve küçük de bir not vardır: "Lütfen girişteki yaratığa gözünüzü dikmeyin."
Abigail tarif edilen adrese gider, ve pek tabii ki girişteki yaratık ile göz göze gelir. BAM! Ortalığı acayip bir koku ve duman sarar. Jackaby hemen yetişerek ikisini de gittikçe kötüleşen ortamdan uzaklaşır (ortam derken Jackaby'ın acayip şeylerle dolu ofis-evinden bahsediyorum elbette!). İlk case'lerine doğru giderler ve Abigail'in performansı Jackaby'ı ikna eder. Abby işe başlar. Eve geri döndüklerinde Abby'yi iki sürpriz beklemektedir: Bir hayalet olan Jenny ve eski insan-yeni kurbağa Douglas (Onların hikayelerini es geçiyorum, okuyunca bilgilenirsiniz ne de olsa.). Böylece babası bir arkeolog olan ve küçüklükten beri arkeolog olmak isteyen maceracı kız Abigail Rook ve fazlasıyla Sherlock'u hatırlatan Paranormal Sherlock diye adlandırdığım R. F. Jackaby ile garip bir olaylar silsilesi içinde buluyoruz kendimizi, ki bol bol cinayet ve gizem var.
Değerlendirmeye gelecek olursam eğer, kitabı genel olarak sevdim. Özellikle de gizemli yanını. Ancak, dediğim gibi Jackaby sanki direkt Benedict Cumberbatch-Sherlock tiplemesinden kopyalanmış gibi idi (onun kadar alaycı değildi tabi, olsa belki daha hoşuma giderdi). Ayrıca, Abigail Rook'un gemiden iner inmez dinlenmeden iş bulması ve hemen maceraya atılması inandırıcı değildi. Keşke New Fiddleham'ı biraz gezse, bir-iki gün bir hotelde kalsa ve sonra tekrar Jackaby ile karşılaşsa idi. Hikayede burası biraz saçma olmuştu. Onun dışında mitolojiden ve bol bol fantastik öğelerden yararlanması çok hoşuma gitti: Köpekadamlar, Bansheeler, Redcapler, hayaletler, shapeshifterlar... Gerçekten kurgu bu anlamda başarılı idi, tasvirler de aynı şekilde. Sonuç olarak, hikayeyi genel olarak sevdim, devam kitabını zevkle okuyacağıma inanıyorum.
P.S.: R. F. Jackaby'daki R. F. nedir kitap boyunca bir öğrenemedik gitti, meraklardayım. Umarım ikinci kitapta öğreniriz.
P.S.2: Jenny ile Douglas'a bittim, umarım onları daha çok okuruz. Çok tatlılar <3
Zihnimde canlanan karakterler: Abigail Rook (Dakota Fanning), R. F. Jackaby (Benedict Cumberbatch)
0 yorum:
Yorum Gönder